Pazartesi sendromunun tavan yaptığı bu saatlerde biraz olsun içinize su serpmeye geldim:) Bu hafta oldukça yoğun geçti, aralıksız geçen 5 günün ardından dün artık ayak ağrılarımla günü sonlandırdım. Ayaklarım ayakkabıya sığmaz oldı. Uzun süreden sonra belki de ilk kez bu kadar zorlandığımı hissettim. O yüzden oturduğunuz yerden çalışmak inanın fazlasıyla kolay, çok söylenecek ve sendrom yapacak bir tarafı yok:)
Dönüp bakınca gerçekten oturarak çalışmak aslında ne kadar kolaymış onu gördüm. Kıymetinin bilinmesi gereken şeyler No:1. Üstelik masa başı işiniz olmadığı için işyerinde kahve de içemiyorsunuz, kafeinsiz iş günü geçer mi:p Bu da kıymetinin bilinmesi gereken şeyler No:2 olarak kayıtlara geçsin. Bu ve bunun gibi belki bir çok negatif yön saymak mümkün olabilir, ama seviyorum işte. Sonuna kadar...Geçirdiğim her saniyeden keyif alıyorum, ekibimle geçirdiğim her dakika, paylaştığım her an ya da müşterilerle yaşadığım deneyimler(bana bolca sohbete konu malzeme çıkıyor:p) bu işin paha biçilemez yanları oluyor.
Yorgunluk da yanında gelen bonusu oluyor yapacak birşey yok:) O yüzden bugünü kendime ayırdım, alarmsız güzel bir uyku çektim sabah. Uyandıktan sonra güzel bir kahvaltı. Sonrasında da İstanbul kalabalığı, trafiğinden uzak annem ve ablamla kahve, cheesecake, patlamış mısır, sinema ile dolu dolu bir gün geçirdim. Makyaj bile yapmadım, rujumu sürdüm çıktım..
Yine renklerimden ödün vermedim ama, enerjisiz bünyeme bir şekilde enerji katmam şarttı. Şimdi de yine alarmsız bir uyku bekliyor beni, yoğun haftaya iyi dinlenmiş başlamak şart.
Pazartesileri seviyorum:) Sevmediğiniz ot burnunuzun dibinde biter unutmayın, o yüzden pazartesileri sevmeye bakın.
Hepimiz için müthiş bir hafta olsun...