Inditex’e veda ediyorum ama öyle sevmediğimden, kaldıramadığımıdan, bıkkınlık geldiğinden falan zannetmeyin sakın, sadece hayallerimin peşinden koşmak istediğim ve bunun için de buradan ayrılmam gerektiği için aldım bu kararı. Belki bir önceki işim kadar uzun bir zaman geçirmedim burada, ama geçen 2 seneye yakın sürede bana kattıklarının paha biçilmez olduğunu söylemek mümkün. Hem belki bakarsınız bir zaman sonra farklı bir ülkede yeniden Inditex’le kesişmiş olur yollarımız.
Bu zamana kadar hayatımda hep kendime hedefler koydum ve onları gerçekleştirmek için de var gücümle çalıştım. İlkokul 4. Sınıfta yeni bir okula başladığımda daha ben karenin çevresini hesaplayamazken, sınıftakilerin koninin alanını hesaplayabildiğini gördüğüm gün, eksikliklerime rağmen Anadolu Lisesi’ni kazanmaya karar vermiştim. 5.sınıfın sonunda da artık Anadolu Liseliydim. Sonraları özel üniversiteye gitmek istediğimi ama para vermeden okumak istediğimi fark etmiştim, okulu burslu bitirdim. Mezun olduktan sonra Ankara artık bana dar geliyor, kendimi daha farklı bir şehirde geliştirmeliyim düşüncesi içindeydim. Sonrasında İstanbul’a taşınmış, plaza hayatını yaşarken buldum kendimi. Plaza insanı olarak geçirdiğim 5 senenin ardından artık bu fanustan çıkmanın vakti geldiğini düşünerek ve “Ay bu plaza ortamı hiç bana göre diil cnm yia, yeni bir plan schedule etmeli, ona göre hayatımı revize etmeliyim, daha hareketli daha yerinde duramayan, enerjimi sarf edebileceğim bir yerde olmalıyım” demiş ve işte o zamanda kendimi Bershka’da bulmuştum. Perakende ve mağazacılığa bir Fransız tadında uzakken bir anda hayatım oluverdi hepsi ve fazlasıyla da sevdim kendisini, öyle ki diz kaslarımı yırtacak kadar:p
Gelelim beni bu kadar severken ve mutluyken bu karara almama iten şeyin ne olduğuna.
Nasıl bir durum oluşmuş olabilirdi ki böylesine radikal bir karar alabiliyordum?Asıl merak ettiğiniz konu da bu zaten değil mi:)
Aslında beni tanıyanlar için tahmin etmesi çok zor da bir şey olmayacaktır. Evet Amerika’ya yerleşiyorum. Senelerdir dilimde olan şeyi sonunda harekete döküyorum ve artık gidiyorum. Tamı tamına 13 gün sonra 18 Mayıs’ta ayrılıyorum bu ülkeden. Amerika’ya ilk adımımı attığım 2006’dan beri hep oraya yerleşme hayaliyle yaşıyordum. İstediğim şeyi gerçekleştirebilmek için o ilk adımı sonunda atıyorum. Belki 1 ay ya da 6 ay sonra dönmek zorunda da kalabilirim ama en azından bunu denemeden, bunun için çabalamadan bu hayalimden vaz geçmeye hiç ama hiç niyetim yok.
Bazılarınızın kıza bak ya kafasına estiği gibi yaşıyor, hiç bir şeyi taktığı yok dediğinizi duyar gibiyim. Gelin birlikte bir hedefi gerçekleştirmek uğruna daha ilk etapta nelerden vazgeçtiğime bakalım;
Buyrun:
-Mis gibi bir markada, olabilecek en güzel mağazalardan birinde, mis gibi bir maaşı ve pozisyonu bırakıyorum.
-Tarabya’mı, evimi, bahçemi, 10 dakikada yürüyerek indiğim Tarabya sahilimi, Yeniköy’ümü…
-Canımın içi arkadaşlarımı, dostlarımı, onlarla geçirdiğim muhteşem anları…
- Sevdiklerimden an be an haberdar olmayı, iletişim kurmayı… (10 saat, 17 saat gibi zaman dlimileri giriyor artık aramıza)
-Bu dünyada belki de en çok sevdiğim şeyim olan Vegas’ımı…İlk gidişimde onu sürüklemek ona eziyet olacak çünkü, kalbim ağrısa da onun için de doğru olanın bu olduğunu düşündüğüm için Kasım’a kadar ayrıyız. Ablam ve annem bazen takılıyorlar bana “Hıı yani Vegas’tan ayrılacağın için üzülüyorsun öyle mi, bizden ayrılacağın için değil?!” diyorlar ama onlara da diyorum, en azından konuşabilme iletişim kurabilme imkanım var sizinle diye. Gel gör ki Vegas’la hiç yok. Hele ki bizimki Facetime’da Skype’ta tam bir eşşek sıpasına dönüşüyor ve asla pas vermiyor, kesinlikle de suratıma bakmıyor. İşte bunlardan ötürü bu aralar bizim evin halleri biraz duygusal. Vegas’la oynadığımız zamanları bolca ağlamalarım kesiyor.
-Ablamı, canımı, herşeyimi, çelik çenemi, Özi diyişlerini, brunchlarmızı..
Evet yoğun iş hayatımız nedeniyle uyku saatlerimiz ve çalışma saatlerimiz kesinlikle birbirini tutamadığı için, aynı evde yaşadığı halde iletişimini whatsapptan sürdüren iki kardeş olsak da haftasonu bir güne ayrılan Brunch.ımızla haftalık eksiğimizi kapatabiliyorduk. Şimdilik sadece onun için yapacağım efsane alışverişlerle kandırmaya çalışıyorum kendisini.
Bir de kabotaj bayramı da dahil olmak üzere tüm bayramlarda ablamın yanıma geleceğine olan inancımı koruyarak kendisini de buna ikna etme çalışmalarım sürüyor. Ee tabi Amerika’ya gelirken de bulgur, kuskus gibi bakliyat talebinde bulunarak hayatını cehenneme çevirmeyi planlıyorum:)
-Annemi ve babamı…Ben aslında ailenin erkek çocuğu gibi yetiştim biraz. Küçük yaşta izciliğe başlamamdan mütevellit, bir çok boş zamanımı annemlerden uzak kamplarda geçirdim ya da projelerle yurtdışına kaçtım. O nedenle de aslında aileden uzak kalmaya alışık bir bünyem var. Son 7 senedir de farklı şehirlerde yaşıyor olmanın avantajını kullanmayı planlıyorum bu uzun ayrılık sürecindeJ Yalnız şunu söylemeden edemeyeceğim. Benim annemle babam bitane. Herhalde herkes kendi ailesi için öyle söyler ama bu bambaşka bir şey. Bugüne kadar hayatıma dair aldığım her kararın arkasında durdular. Belki yapma demek istedikleri çok şey oldu ama bıraktılar bana ki deneyimleyebileyim ve öğreneyim, kendim göreyim. Asla aaa bunu yapamazsın, şöyle edEmezsin demediler, bana güvendiler. Bende elimden geldiğince attığım tüm adımlarda başarılı olup onları gururlandırmak için elimden geleni yaptım. Zaten biraz da “Bizim kız deli zaten, yapma desek de yapar bu, destek olalım bari üzülmesin” diyolardır:)
Daha yetmediyse bu listeyi çokca uzatabilmem mümkün, ama bunlar ilk aşamada aklıma gelenler. Yani öyle dışardan gözüktüğü kadar da toz pembe değil aslında bu karar.
Peki bu kararı ne zaman verdim?
Sevgilimle Budapeşte’de en sevdiğimiz şey olan Sushi’yi en güzel restoranlardan birinde tüketirken ve çok keyifli bir pazar akşamı geçiriyorken, telefonlarımıza baktığımızda aldığımız Ankara patlaması haberinde. O kısacık sürede aileme ulaşma telaşı, ulaştıktan sonra gelen rahatlama hissi ama sonrasında da bu hissin getirdiği sevdiklerini kaybedenleri düşününce gelen vicdan azabı. Aslında o an anladım ki böyle bir anda sevdiklerimin yanında olma imkanım zaten yoktu. Hani hep düşünürüz ya uzaklara gidemem oralarda yaşayamam ben, ya sevdiklerime bir şey olursa diye. İşte aslında bu her sn olabilir zaten ama yine de elimizden bir şey gelmesi mümkün olmayabilir.
Bu zamana kadar elimden geldiğince savunduğum düşünce için çabaladım, çalıştım, gönüllü olarak saatler günler harcadım. Ama 10 Ağustos’tan itibaren bu ülkede başın değişmesiyle gelen balık baştan kokar hikayesi ve başkalaştırılan ayrıştırılan o %50 ile benim savaşacak gücüm kalmadı. Varsın bunun adı kolaya kaçmak olsun, ben razıyım. Çünkü ben aklımı, beynimi kullanırken, kullanmayan bir toplum için kendimi feda etmeyi pek düşünmüyorum ne yalan söyleyeyim.
Çünkü şundan adım kadar eminim ki ben zaten kendim ve ülkem adına dışarda da olsam en iyi şekilde çalışıp çabalayacağımı biliyorum.
Burada kalıp her gün ölmekten, tecavüze uğramaktan, aptal ve ahmak yerine konulup, 2016’nın Türkiye’sinde hala laiklik tartışması yapmaktan ve bir sonuca ulaşamamaktansa, resme dışardan bakmayı tercih ediyorum.
Sonuç olarak bu hikayenin sonu gelmiş olsa da, benim için yeni bir hikayeden de öte yepyeni bir kitap açılıyor önümde.
Daha önce de bunu hep söyledim aslında, sihir gerçekten de konfor alanımızın dışında gerçekleşiyor. Bir de ufacık bir tavsiye: Biz kez konfor alanınız dışına çıktığınızda, daha cesur ve girişken olabiliyorsunuz, çünkü o süreçte size nelerin beklediğini biliyorsunuz.
Bundan iki sene önce hayatıma dair en büyük kararlardan birini alıp Bankamdan ayrıldığımda sudan çıkmış balığa dönmüştüm, bugünse aslında ne kadar doğru bir karar aldığımı ve kendimi geçen bu iki senede çok daha fazla geliştirdiğimi gözlemleyebiliyorum. Şimdi de yine yeni kararla konfor alanıma isyan bayrağını çekip sihrime kavuşmak için ilerliyorum.
2008 Las Vegas: Bundan tam 8 sene önce Las Vegas’a ilk gittiğimde 30 yaşıma bu şehirde girmek istediğimi söylemiştim. Hani 30 yaş hep bir dönümdür derler ya insan hayatında, nedense benim dönümüm de bu çok sevdiğim şehirde olsun istemiştim. Şimdi 30 yaşıma girmeden 1,5 ay once en sevdiğim şehre yerleşiyorum ve 30.yaşıma bu şehirde giriyor olacağım. Ölmeden once yapılacaklar listesinde bir check daha atabilirim sanırımJ
Hayatımız “AN”lardan ibaret. O “AN”ları yaratanlar ve yaratabilecek olanlar ise bizleriz. İster bolca sıradan “AN” ile geçririrsiniz hayatınızı isterseniz de Mucizevi “AN”larla.
Ben hayatım boyunca söylenen bir insan olmak istemediğim, söylenmeye başladığım noktalarda da hep değişimi seçtim. Çünkü söylenmenin insane bir faydası olmadığını aksine onu basiretsiz yaptığına inananlardanım.
İşte tam da bu nedenle, bir durum ve düşünün. Eğer bu yazımı okuduysanız kendinize bir 5 dakika ayırın lütfen. Şu soruları sorun kendinize;
-Hayatımın neresindeyim?
-Olmak istediğim yerde miyim?
-Söyleniyor muyum?
-Mutsuz olduğum şey ya da şeyler var mı? Bunları değiştirmek için ne yapıyorum?
İnanın yanıtlarınız sizi yeni “AN”larınıza yönlendirecek. Sadece korkudan biraz uzaklaşın ve konfor alanının çok da iyi bir şey olmadığını görün.
Konfor alanınızdan kurtulmanız, hayallerinizin olması ve peşinden koşabileceğiniz gücünüzün olması dileğiyle…
Özge,
PS: Evet halen evlenmeyi düşünmüyorum, evliliğin aşkı öldürdüğüne inanıyorum ve çocuk yapmak istediğim zaman evlenirim. Öptüm kibs bye:)